Bildiğini bilene âlim, bilmediğini bilene ârif denir

Bildiğini bilene âlim, bilmediğini bilene ârif denir

Bir mecliste otururken, yıllarca kafa yorduğunuz bir konuda türlü türlü şeyler anlatır insanlar. Siz doğrusunu söyledikçe inatlaşırlar. Susarsınız. İlmen mağlup olduğunuz için değil. Haddinizi bildiğiniz için susarsınız. Çünkü cahile verilecek en güzel cevap sükuttur. ‘Bildiğini bilene âlim, bilmediğini bilene ârif denir’. Yıllar önce bir kitapta okumuştum bu cümleyi. Çok anlamlı ve hoş bir sözdür. İlim

ASBURCE DEMİRCİ 30 Kasım 2022 BLOG

Bir mecliste otururken, yıllarca kafa yorduğunuz bir konuda türlü türlü şeyler anlatır insanlar. Siz doğrusunu söyledikçe inatlaşırlar. Susarsınız. İlmen mağlup olduğunuz için değil. Haddinizi bildiğiniz için susarsınız. Çünkü cahile verilecek en güzel cevap sükuttur.

‘Bildiğini bilene âlim, bilmediğini bilene ârif denir’. Yıllar önce bir kitapta okumuştum bu cümleyi. Çok anlamlı ve hoş bir sözdür. İlim sahibi olmak güzeldir. İnsan bu şekilde kâinatı bilir, eşyayı bilir, varlıkları bilir ve nihayet biyolojik bir varlık olarak kendi yaradılışını bilir. Fakat nihayetinde sadece kesbî ilimlerdir bunlar. Belli kaynaklardan kesbedilen ilimlerdir. Fiziğin ötesine geçmez.

Oysa mü’min için asıl hedef marifetullah’tır. İnsanın kendini bildikten sonraki adım: Yani rabbini bilmek. Bu mertebeye okuyan her insan ulaşamaz. Nasibi olan gelir oraya. Çünkü Allah kesbî ilimlerin yanına bir de vehbî ilim nasip eder. Rabbimizin özel lütuf olarak verdiği ilimlerdir bunlar. Okumakla elde edilemeyen bilgidir o. Allah Rasulu Kur’an’la tanıştırıldığında okuma bilmiyordu ki. İşte o ilimle bilinir Allah. Gerisi sadece kitap okumaktan ibarettir.

İslam tarihine baktığımızda her devirde bir de alim zâtların karşısına dikilen cahiller olmuştur. Onların ilimleriyle alay eden ve onları küçük düşürmeye çalışan insanlar. Bu insanlar, uğraştıkları alimlerin sahip olduğu ilim hazinesine sahip değillerdir. Fakat onlardan daha çok bilgiye sahip olduklarını düşünürler hep. Bildiğini bilenin karşısına geçen ve hiç birşey bilmediğini dahi bilmeyen tiplerdir bunlar. Fakat herkesten herşeyi daha iyi bildiğini düşünürler.

Günümüze kadar bu tipler hiç eksik olmadı. Verdikleri yanlış bilgilerle insanları yanlış yönlendiren insanlardır onlar. Gerek konuştukları gerekse yazdıklarıyla beyinleri bilgi mezbeleliğine çevirirler. Günümüzün en önemli iletişim aracı olan İnternet’te öyle bilgilere ulaşırız ki, doğruluğunu en az üç dört farklı kaynaktan tescilletmemizi gerektirir.

Yabancısı olduğunuz bir yerde örneğin adres sorduğunuzda size farklı farklı yerler tarif ederler. Sizi yanlış yönlendirirler. ‘Bilmiyorum’ diyemezler. Kibirlerine yediremezler cahilliklerini. Oysa ‘bilmiyorum’ diyebilmek erdemdir. İnsan, her sahada herşeyi bilemez zaten. Bu imkansızdır. Ama milletçe herşeyi herkesten daha iyi bilen (!) bir anlayışa sahibiz ne hikmetse. Söyleyen ne güzel söylemiş: ‘Biliyorsan söyle ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar.’

O yüzden espri yollu söylerim hep: ‘Cahillik çok güzel şey. Düşünsenize herşeyi biliyorsunuz’. Halbuki herşeyi bilen bir milletin çağın tüm bilgi ve teknolojisine sahip olması gerekirdi. Dünyaya hükmeden bir konumda olması gerekirdi. Sadece bilgide değil, sporda da hep dünya ve olimpiyat şampiyonu olması gerekirdi. Dünyaya yön vermeliydi bu millet. Oysa durum hiç de öyle değil. Cahillik akıyor her tarafımızdan. Bildiğini zanneden zavallı bir millete dönüştük.

Oysa okumak zor değildi. Öğrenmek kolaydı. Ama çoğuna göre zahmetliydi. Kim uğraşacaktı kitap karıştırmakla? Kimin işine gelirdi araştırma yapmak? Bir mecliste otururken, yıllarca kafa yorduğunuz bir konuda türlü türlü şeyler anlatır insanlar. Siz doğrusunu söyledikçe inatlaşırlar. Susarsınız. İlmen mağlup olduğunuz için değil. Haddinizi bildiğiniz için susarsınız. Çünkü cahile verilecek en güzel cevap sükuttur. Bu sükutu onlar tasdikten sanırlar. Cahil dedim ya işte.  Dedim ya, cehalet çok güzelmiş! Bilgi edinmekle, tecrübe kazanmakla ne uğraşacaksın. Herkes herşeyi biliyordu zaten.

Oysa bu hastalıktan kurtulmak için birkaç adım gerekliydi: Birinci adım okuyarak cehaletten kurtulmak. Daha sonra sözkonusu bilgiyi bir yük olmaktan kurtarmak. Yani ne için okuduğunu bilmek. Son olarak da o ilimle amel etmek. Alimler bu şekilde arif oldular çünkü. Bu gerçi bir nasip işidir. Fakat kimsenin elinden de nasibi alınmaz. Zira bildikleriyle amel edene Allah bilmediklerini de öğretir.

ÖNE ÇIKANLAR