Bid’at ne demektir? Bid’atın iyisi kötüsü olur mu?

Bid’at, lügat itibariyle yeni icat, inşa ve ihdas edilen şey, yenilik mânâlarına gelir. Istılahî mânâsıyla bid’at, dinin usul ve füruu vaz’ edildikten sonra din adına, icmâlî olarak bile Kur’an ve Sünnet’te bulunmayan bir kısım yeni şeyler icat ve ihdas etme, ibadet şekillerinde yenilikler yapma demektir. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyuruyor:

EKREM ERDEM 06 Aralık 2019 BLOG

Bid’at, lügat itibariyle yeni icat, inşa ve ihdas edilen şey, yenilik mânâlarına gelir. Istılahî mânâsıyla bid’at, dinin usul ve füruu vaz’ edildikten sonra din adına, icmâlî olarak bile Kur’an ve Sünnet’te bulunmayan bir kısım yeni şeyler icat ve ihdas etme, ibadet şekillerinde yenilikler yapma demektir.

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyuruyor: “Kim, bizim bu dinimizde, aslen onda olmayan yeni bir şey ortaya koyarsa onların ortaya koyduğu şeyler merduttur, makbul değildir. ”Bid’at, asıl olarak namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerde yenilikler ortaya koyma mânâsına geldiğinden kelimenin lügatteki mutlak mânâsından ayrıdır. Şayet meseleyi lügat manasıyla ele alacak olursak, sonradan meydana getirilen her şeyin bid’at olması ve dolayısıyla bunları yapan kişilerin de Cehennem’e gitmesi gerekir. Bu manadan olmak üzere öyleyse radyo, televizyon gibi aletleri yapan veya fizik, kimya, astronomi, tıp gibi ilim dallarında birtakım gelişmeler ortaya koyanlar da mı Cehennem’e gidecektir?

Tabii ki hayır; ilim, teknik ve teknoloji adına ortaya konulan gelişme ve icatlar matluptur ve İslâm’da bunların hepsine teşvik vardır. Her nesil, kendinden sonraki nesil için bir şeyler yapmalıdır. Meşhur sözde olduğu şekilde meseleyi ele alacak olursak: “Çocuklarınızı içinde bulunduğunuz zamana göre değil, daha sonraki devirlere göre yetiştirin.”  Bu düşünceyle mutlak bid’at anlayışını telif edemeyiz. Sevimsiz ve merdut olan bid’atlar, dinin içine sokuşturulan, özellikle bir kısım sünnetlerin yerini alan bid’atlardır. Bir mü’minin ibadet namına yapacağı şeyler Kur’ân ve Sünnet’le belirlenir.

Allah Resûlü bizlere, “Sabah kalkınca yirmi takla atacaksınız” dese, biz hiç tereddüt etmeden o taklaları atarız. Ama Efendimiz’den bir rivayet olmadan biz kendi kendimize mesela, sabah sadece ayakta durmak şeklinde bir ibadet ortaya koyarsak bu bir bid’attir. Evet, namazda ayakta durmak, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda kemerbeste-i ubudiyet içinde bulunmanın ifadesidir. Fakat bizim namaz dışında yaptığımız bu şekildeki tavır sevimsiz bir şeydir. Çünkü dinin böyle bir emri yoktur.

Biz ister ibadet ü taatlerde Efendimiz’e uyduğumuz ölçüde nurlu bir hayat yaşarız. Bunun dışında en parlak şeyler dahi Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) tebliğ, telkin ve irşad dairesinin içinde yapılanlara nispeten çok sönük kalır. Öyleyse bid’at, din adına, sünnetin yerine bizim kendi kendimize ortaya çıkardığımız şeyler demektir.

                                                     * * *

Editör: EKREM ERDEM