Beynin fonksiyonu ile ruhun fonksiyonu arasındaki münasebeti açıklar mısınız?
Beyin, telâfif-i dimağiyeden (beyin kıvrımlarından), bir kısım fakültelerden ibaret, insanın cesedinde hayat olduğu müddetçe insan vücudu üzerinde fonksiyonu olan, vücudun çeşitli noktalarında oradaki belli fakülteler ve mekanizmalara kumanda etmek suretiyle insanda harekâtı temin eden, kalb üzerinde de hâkimiyeti bulunan, çeşitli santraller ve şebekeleri bünyesinde taşıyan, hükümet gibi bir sistemdir. Ancak insan vücudunda can, ruhun tezahürüdür. Canlılık ruh bulunması ile olur ve ruh gidince o da gider. Birisi asıldır, cevherdir; diğeri bu cevherin fonksiyonundan ibarettir ki, biz buna can, canı taşıyana da canlı diyoruz.
İnsan, cesedinde ruh taşıdığı müddetçe, beyindeki bu fakülteler fonksiyonunu eda ederler. Belki vücudun sair yerlerindeki mekanizma da ruh taşımasıyla cesedin fonksiyonunu eda eder. Hatta insanda hafâ ve ahfâ gibi letâif-i bâtıne, yani zâhir olmayan, hafî olan latîfeler de vardır. Bunlar da fonksiyonunu ancak ruh bulunduğu nispette yerine getirir. Kuru bir ceset kabire konunca orada bu fakülteler kendine ait fonksiyonu eda edemezler. Öyleyse göremediğimiz ruh, kendine has gılâfı ile insanın bir dublesi gibi insanla kontak olmuş, bir yanıyla insana bağlanmış bir şeydir. Kopup ayrılınca canlı gördüğümüz bu mekanizmanın bütün fonksiyonları tatil edilmekte, o da hiçbir vazife yapamaz hâle gelmektedir. Oradan kontak olunca da fişe takılmış gibi bütün santraller faaliyete geçmektedir.
Bundan da anlıyoruz ki, beynin santrallerinin çalışması ruha bağlıdır. Ruh, beyin için de bir kayyimdir, onu ayakta tutar. Ruh çıktıktan sonra teker teker bir kısım hücreler canlılığını kısa bir zaman muhafaza etseler bile neticede sönerler ve bir adem-i merkeziyet havası içinde dağılıp giderler. İnsan cesedinde hücrelerin kafa kafaya verip anlaşması ve bir organizma hâlinde mevcudiyetlerini devam ettirmesi, ruh hükümetine bağlıdır. Öyleyse ruh âdeta binlerce deliği olan, fişlerin takılabileceği bir santrale benzetilebilir. Organlarımızdan hangisi kendi fonksiyonunu fizyolojik olarak yapabilecek durumda ise fişini taktığı zaman orası çalışmaktadır. Kendi fonksiyonunu yapabilme imkânını ve gücünü kaybedip fiziki olarak arızalanmışsa, fişini oraya taksa da çalışmayacaktır. Onun için canlı bir insan felç olabilir. Zira o uzuv bir kısım sistemlerle mesela, sinir sistemiyle ve ruhla münasebet kurabilme durumunu kaybetmiştir.
Bu açıklamalar, meselenin biraz filozofçası oldu. Bu işin bir yönünü ruhçu hekimler, diğer yönünü ise fizyologlar ve anatomiciler bilir.
* * *
Editör: EKREM ERDEM