Aşk yolunda yürüyen gönül erleri

Ancak farkındalığı hisseden, aşkın yakıcılığına hazır olan, sıradanlığı ve vasatlığı aşmak isteyen, verili olanla yetinmek istemeyen özel kimselerin nasibidir. Aşk yolunun yolcusu bazen boşluğa düşebilir, kendisini sorgulayabilir: “Neden bende diğerleri gibi değilim” diye soruları defalarca kendisine sorabilir. Evet, çevrende olan sayısız insan gibi değilsin. Farklısın ve sana düşen farklılığını kabul etmendir. Farklılığın ayrıcalığındır. Diğerleri gibi

REMZİ KAPTAN 19 Nisan 2019 BLOG

Ancak farkındalığı hisseden, aşkın yakıcılığına hazır olan, sıradanlığı ve vasatlığı aşmak isteyen, verili olanla yetinmek istemeyen özel kimselerin nasibidir. Aşk yolunun yolcusu bazen boşluğa düşebilir, kendisini sorgulayabilir: “Neden bende diğerleri gibi değilim” diye soruları defalarca kendisine sorabilir. Evet, çevrende olan sayısız insan gibi değilsin. Farklısın ve sana düşen farklılığını kabul etmendir.

Farklılığın ayrıcalığındır. Diğerleri gibi olsan vasat ve sıradan bir hayatın olur, ama değilsin. Onun içindir ki bunca soruların var, anlam arayışların var ve aslında farkında olmasan da bir yolculuğun var. Hakikatlere giden bir yolculuktur bu. Sıradan, farkında olmaksızın, öylesine, yaşamasan da olur bir hayatın yok.

Belki sıradan olmadığın için zorlanıyorsun, belki zahir ve batında geçişlerin kolay olmuyor, uyum sorunu yaşıyorsun, bütün bunlar doğrudur. Sıradan insanlar senden daha mutludur. (göreceli olarak elbette)

Ama olayın özünde sen başkasın, sen Hakk’ın hakikatlerine ulaşma isteğinde olansın. Bunu sen istemedin. Sen istemedin kalabalıklar içerisinde yalnız olmayı, bu senin tercihin değildi. Ancak gerçeğin budur. Var olanlar, dünyevi mutluluk ve başarılar senin için bir anlam taşımayan kısır döngülerden, tekrarlardan, kendini avutmalardan başka bir şey değil.

Sen sanal olanı, yapay olanı değil; hakikati diliyor, istiyorsun. Bunun içindir bunca kırıklık, yenilgi, yalnızlık. Ancak gam yok, telaş ve umutsuzluk yok. Bunlar adeta doğum sancıları gibidir. Sonrasında tarif edilemez bir mutluluk, daha gitmeyen bir tatminkarlık, an be an yaşanan huzur, sükunet, şükür…

Yaşamak, yaşıyor olmak tek başına varoluşu anlamak demek değildir. Bir çok kimse varlığının bilincinden uzak şekilde yaşıyordur, adeta öylesine yaşıyordur. Oysa sen farklısın. Farkındalığının ve bilincin ilk basamaklarında olsan dahi yine de biliyorsun ki farklı olan bir şeyler var sende. İşte şimdi sana düşen bu farklılığı kabullenmek, doğru şekilde cevap vermek ve bunu en uygun yöntemle yönlendirmektir.

Zaten öyle olduğu içindir bu satırları okuyorsun/duyuyorsun. Yoksa da sende bir çok kimse gibi sıradanlığın o can sıkıcı girdabında debelenip dururdun, debelendiğinin farkında bile olmadan. Yaşamak, var olmak aşktır.

Yaşamın kendisi aşktır. Varoluş daimi bir hoşnutluk, tatminkarlık, huzur ve sarhoşluk halidir. Titremedir, yüreğin en ulaşılmaz telinin titremesidir. O titreyiş nice güzel seslerin çıkıp ahenk ile cümle varlığa karışmasıdır. Yaşamak aşktır, aşk varoluştur. Varlığına anlam vermek ve varoluşun gizemini çözmektir.

Tarifi zor, dile getirmesi zor ancak yaşanması öyle hoş, lezzetli ve doyumsuz olandır aşk. Öyle bir hal alırsın ki, daha kimse ve hiç bir şey seni vazgeçirmez bu aşk halini yaşamaktan, yaşamak istemekten. Adeta tüm varlığınla, var olan bütün gücünle o aşkın ateşinde yanmak için can atarsın. Bilirsin ki aşkın ateşinde yanmak seni arındırır, saf haline getirir.

Ne kadar arınırsan, ne kadar o saflığa ulaşırsan o kadar gerçeğe yaklaşmış olursun Gerçeğin en gerçeği tüm o öz haliyle var olan değil midir? İşte onun içindir ki var gücünle ateşlerin en korlusunda yanmak için can atarsın. Oysa başkalarının yaklaşmaya dahi cesaret edemediği bir durumdur bu. Tıpkı ateşi merak eden kelebeklerin başına gelenlerde olduğu gibi.

Dört kelebek bir gün bir ateş görmüşler. Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler. Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve: “Bu ateş aydınlatıcı bir şey!” demiş. İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş.

Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş ve demiş ki: “Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey!” Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş. Biraz daha, biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş. O da şöyle demiş: “Ve bu ateş yakıcı bir şey! Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş…

Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş!

Biraz daha yaklaşmış, ısındığını hissetmiş!

Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş!

Ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek “pofff” diye ortadan kayboluvermiş…

Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp de anlatamamış. Çünkü o, kaybolmuş ateşin içinde, ve bir şeyi ancak içinde kaybolan bilebiliyor. Senin hikayende sonuncu kelebek gibidir aslında. Belki bunu kabullenme zor olacaktır, belki cesaretin yetersiz, ferasetin eksiktir.

Fakat emin ol ki yüreğinin derinliklerinde bir yerlerde o ateş ile yek olma hali, gerçeğin en gerçeğine ulaşma isteği duruyordur.

Bu isteği cevapsız bırakma, korkma, ateş kutsaldır ve atıl ateşlerin en görkemli olanına, senin varlığınla daha bir gürleşsin, öyle bir gür hale gelsin ki başka diyarlarda, ötelerin en ötelerinde yaşayanların bile gözlerini kamaştırsın, yüreklerini ışıtsın senin varlığını kattığın ateşin aydınlığı, sıcaklığı.

Ateşin kutsallığında arınıp saf olarak gerçeğimiz ile buluşmayı dileyerek dara durup niyaz edelim. Ya Hakk; kereminle, ihsanınla sonsuz nurunla buluşmayı diliyorum. Yakarışım gerçeğine kavuşmak içindir.

İbadetim, dualarım, gülbanklarım, tefekkürüm kendimi bilmede kılavuz olması içindir. Zahirdeki tüm çabam batınıma ulaşmak içindir. Bu istek be niyetle darinda niyazdayim. Sana ayan beyan olan bu dileklerimi, muratlarımı kabul eyle. Aydınlığına, gerçeğine kavuşmayı nasip eyle.
Allah, eyvallah.
(Alıntı: ‘Kırk Gün’ kitabı)