Âşık Virani’den İrfan Sofrası

Yani bir kimse kendisini bilirse, Hakk’ı bilebilir. Eğer ihmâl edip bilmediyse, insan değildir. Görünüşte söyler, işitir, dinler, alır, verir, güler ve oynar. Bunların hepsi hayvanlarda da bulunmaktadır. Aslında o kimse de konuşan bir hayvandır. Papağan ve tûtî gibi bazı hayvanlar bile, eğitildiklerinde konuşabilmektedirler. Eğer insan isen, Hakk’tan haberin olsun. Allâhu Teâlâ [bu konuda] şöyle buyurmaktadır:

PANORAMA - NEWS 06 Eylül 2021 BLOG

Yani bir kimse kendisini bilirse, Hakk’ı bilebilir. Eğer ihmâl edip bilmediyse, insan değildir. Görünüşte söyler, işitir, dinler, alır, verir, güler ve oynar. Bunların hepsi hayvanlarda da bulunmaktadır. Aslında o kimse de konuşan bir hayvandır.

Papağan ve tûtî gibi bazı hayvanlar bile, eğitildiklerinde konuşabilmektedirler. Eğer insan isen, Hakk’tan haberin olsun. Allâhu Teâlâ [bu konuda] şöyle buyurmaktadır: “And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık. Onların karada ve denizde gezmesini sağladık. Temiz şeylerle onları rızıklandırdık. Yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.” (İsrâ, 17/70)

Bu âyet hayvan hakkında gelmemiştir. İnsan hakkında gelmiştir. Öyleyse insan isen, insanı tanı! Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Onları doğru yola çağırırsanız duymazlar. Sana baktıklarını görürsün, oysa görmezler.” (A’râf, 7/198)
Yani onları doğru yola çağırdığın zaman Hak sözü işitmezler, gülerler. Zîrâ onlar hayvan seviyesindedirler. O halde ey Allâh’a inanan kimse! Hak söz konusunda ihtilaf olmaz. Eğer olur dersen, kendisinden yüz çevrilenlerden olursun.
Öyleyse ey azîz! Sen Hak Teâlâ’nın zât ve sıfatı ile şereflenmek istersen, doğru yolu gösteren olgun bir kimseyi (mürşidi) bul ki seni bu yüce âleme ulaştırsın. Doğru yolu gösteren olgun kimsenin hiçbir zaman sözünün dışında bir iş yapmamak için, güçlü [iradeli] ve dikkatli olmalısın.
Böylece o doğru yolu gösteren kimse (mürşid), seni Hak yoluna ulaştırır. Pîrin yolunda canını ve başını feda etmelisin ki pîr seni o rûh ile canlı hale getirebilsin. [Bu rûhların] birincisi; bitkisel rûhtur. İkincisi; hayvansal rûhtur. Üçüncüsü; insanî rûhtur.
Eğer bir kimse, bu üç rûhla canlı olmazsa ve [canlı] olduğunu bilmezse, insan seviyesine çıkamaz. İnsan seviyesine çıkamayan kimse, insanî rûha ulaşıp, oraya ayak basamaz ve izâfî rûhla canlı olamaz.
Birincisi; bitkisel rûhtur ki şerîat kapısıdır ve suya aittir. İkincisi; hayvansal rûhtur ki tarîkat kapısıdır ve ateşe aittir. Üçüncüsü; maddî rûhtur ki ma’rifet kapısıdır ve rüzgâra aittir. Dördüncüsü; insanî rûhtur ki hakîkat kapısıdır ve toprağa aittir. Beşincisi; izâfî rûhtur ki bunlar [âhirette] kurtuluşa erecek olan zümredir.
O halde ey gönlünü mal-mülk sevgisinden boşaltmak ve maddî varlıktan sıyrılarak, Hakk’a kavuşmak isteyen kimse! Bu beş rûhun aslının ne olduğunu bilmek gerekir. Allâh’ın velîsi, Kur’ân’ın yorumunun sahibi, mertlerin şâhı [Hazret-i Ali] şöyle buyurmaktadır:
“Şerîat bir sudur. Öncelikle şerîat suyunda yıkanmayan, Müslüman olmaz. Tarîkat bir ateştir. Ateşte yanmayan pişmez ve olgunlaşmaz. Ma’rifet, bir rüzgârdır. [Rüzgâr ] esmeyince, sular akmaz, ateş yanmaz ve çiylik pişmez. Her şey, bağlanır.”
Hacı Bektâş Velî Makâlât’ında şöyle buyurmaktadır: “Yel esmese, tohumlar samandan ayrılmaz.” Hakîkat topraktır ve üç nesnenin yerine geçmektedir. Eğer yerine geçmezse, insan beşerî sıfatlardan arınamâz. Allah’tan gayri bütün varlıkları terk edip, özünü izâfî rûha ulaştıramaz. İzâfî rûh [âhirette] kurtuluşa erenlerdir.
Kurtuluşa erenler Allah dostlarıdır. Allah dostlarının şu dört yönden kendilerini olgunlaştırmış olmaları gerekmektedir. Birincisi; Allah’tan gayri bütün varlıklar. İkincisi; zevk ve şehvetler. Üçüncüsü; nefis. Dördüncüsü; hırs.
Bunları kendilerinden bütünüyle uzaklaştırmış olmalıdırlar. O zaman insanın ve şeytanın kim olduğunu bilebilirler. Böylece izâfî rûha ayak basarak, kurtuluşa eren zümreden olurlar.
Mertlerin şâhı İmâm Ali -Allah onun yüzünü kerîm kılsın- lütuf ve cömertliğini yansıtan yüz sözünün [birinde] şöyle buyurmaktadır: Ey âşık! Bu geçici ve yaşlanmış dünyadan ümidini kes. Bir anda ecel tuzağına düşeceksin. Öncelikle başının çaresine bak.
Musa Kazım Horasânî