Almanya-Türkiye-AB ilişkilerini neler bekliyor?  

Corona krizinden zarar gören AB ekonomisini toparlayacak 750 milyar euroluk yardım fonu tasarısı ile beraber 2,4 trilyon euroyu bulan yatırım bütçesi masada beklerken üye ülkeler arasındaki kutuplaşmalar giderek artıyor. Tabii bu sorunlara bir de sınırların açılmasıyla beraber yeniden AB kapılarına dayanacak binlerce göçmeni/sığınmacıyı eklemek gerekiyor. Almanya’nın AB dönem başkanlığı: beklenti ve çekinceler büyük Böylesine önemli

DR. ÜNAL BİLİR 02 Temmuz 2020 BLOG

Corona krizinden zarar gören AB ekonomisini toparlayacak 750 milyar euroluk yardım fonu tasarısı ile beraber 2,4 trilyon euroyu bulan yatırım bütçesi masada beklerken üye ülkeler arasındaki kutuplaşmalar giderek artıyor.

Tabii bu sorunlara bir de sınırların açılmasıyla beraber yeniden AB kapılarına dayanacak binlerce göçmeni/sığınmacıyı eklemek gerekiyor.

Almanya’nın AB dönem başkanlığı: beklenti ve çekinceler büyük

Böylesine önemli sorunların çözüm beklediği bir aşamada dönem başkanlığını devralan Almanya’ya yönelik beklentiler ve çekinceler doğal olarak oldukça fazla. Beklentilerin yüksek olması üç nedene dayanıyor. Birincisi Almanya tecrübeli bir politikacı olan Başbakan (Şansölye) Angela Merkel’in liderliğinde üç siyasal partinin (CDU/CSU ve SPD) ortak olduğu büyük bir koalisyon tarafından yönetiliyor. İkincisi Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen öncesinde Berlin’deki federal hükûmet içinde bakan olarak görev yapmış bir isim. Üçüncüsü ise AB’nin kurucu ve lokomotif ülkelerinden biri olan Almanya hâlihazırda ekonomik olarak birliğin en güçlü ülkesi. Ancak kökleşmiş veya Corona salgını nedeniyle acil çözüm bekleyen sorunlar için umut veren Almanya aynı zamanda endişelere de sebep oluyor. Bu bağlamdaki çekincelerin de iki önemli nedeni var. Birincisi bazı kurucu veya yeni üyeler Almanya’nın birlik içinde iyice nüfuz kazanmasından endişe ediyor. İkincisi ise AB’nin ABD, Rusya ve Çin ile gelecekte kuracağı ilişkilerin Almanya’nın çıkarlarını önceleyen bir zemin üzerine oturma olasılığı.

 Peki Almanya’nın dönem başkanlığı Türkiye için ne ifade ediyor?                        

Türkiye ile AB ve Almanya arasında hâlihazırda iyice kökleşmiş önemli sorunlar var. Gündemi işgal etmesine rağmen Almanya’nın Türkiye’ye yönelik seyahat uyarısı ile AB’nin sürdürdüğü kısıtlamalar buz dağının görünen kısmı. Almanya ve AB seyahat kısıtlamalarını, sağlıkla ilgili kaygılarını Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için biz koz olarak kullanıyor. Benzer şekilde Türkiye’nin Alman otomotiv devlerine soruşturma açması da bir satranç hamlesi. Gerçek sorunun nerede olduğunu anlamak için 2 Temmuz 2020 tarihinde Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu arasında yapılan görüşmeye bakmak yeterli. Seyahat kısıtlamalarına/uyarısına ilişkin kararın ‘Türkiye’nin kendilerine ilettiği son veriler çerçevesinde önce federal hükûmet içinde ardından da AB nezdinde gözden geçirileceğini’ belirten Maas, Akdeniz’de yaşandığı iddia edilen ‘kilit atma’ tartışmaları ve ‘irini misyonu’ bağlamında Fransa’ya destek verdi. Başbakan Angela Merkel de aynı gün yaptığı açıklamalarda AB-Türkiye ilişkilerindeki sorun başlıklarını sıralarken, AB ve Almanya’nın Libya ve Doğu Akdeniz konusundaki tavrını net şekilde ortaya koydu.

Türkiye’nin Akdeniz ve Libya’daki faaliyetlerinden, gerektiğinde göçmen kartını kullanmasından rahatsız olan AB ve Almanya seyahat kısıtlamalarını Türkiye geri adım atıncaya değin tümüyle kaldıracak gibi gözükmüyor. Ancak gerek turizm konusu gerekse diğer ekonomik ilişkiler Türkiye için hayati bir öneme sahip. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye 2019 yılında turizmden 34,5 milyar dolar gelir elde ederken, beş milyondan fazla Alman vatandaşını ağırladı. 2019 yılında kabaca 180 milyar dolarlık ihracat yapan Türkiye’nin en büyük müşterisi yine AB oldu. Toplam ihracatının neredeyse yarısını (%45) AB ülkelerine yapan Türkiye’nin birlik içindeki en büyük alıcısı ise 15 milyar doları aşan ithalat hacmiyle Almanya. Bu gerçeği bilen AB ve Almanya Türkiye’ye yönelik seyahat uyarısını/kısıtlamalarını baskıyı artırmak amacıyla sonuna kadar kullanmak istiyor. Buna bir de Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin genişletilmesi ile ilgili gecikmeyi eklediğinizde durumun Türkiye açısından ne kadar kritik olduğu iyice belirginlik kazanıyor.

Kaldı ki AB’nin öncelediği Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya ayağındaki sorunlar Türkiye için de hayati öneme sahip. Öyle ki yaprak kıpırdamayan üyelik müzakereleri ile AB’nin ilerleme raporlarında sürekli gündeme getirdiği hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusundaki eleştiriler şimdilik ikinci planda kalmış gibi gözüküyor.

Düzensiz göçmen ve sığınmacılar                                                   

Sorunların Ege ayağını oluşturan düzensiz göçmen ve sığınmacılar meselesi Türkiye ile AB arasında imzalanan göçmen mutabakatına rağmen hâlâ problemli. Türkiye ve AB arasındaki gerilim son olarak Yunanistan sınırındaki mülteci krizi ile zirve yapmış, Avrupa Birliği kesenin ağzını açmak zorunda kalmıştı. Sonuçta sınırdaki göçmenler yeniden İstanbul’a veya diğer kentlere gönderilmiş, Corona salgını nedeniyle sınır da kapatılmıştı. Gerek salgın tehlikesi gerekse Ankara-Brüksel arasındaki mutabakatın ardından Ege derin bir sessizliğe büründü. Öyle ki Yunan adalarına tek bir mültecinin bile gelmediği günler yaşandı. AB perspektifinden bakıldığında memnuniyet verici bir sonuç. Ancak taraflar Ege’deki bu sessizliğin uzun sürmeyeceğini biliyordu. Nitekim Ege çok geçmeden yine göçmen botları ile dolmaya başladı.

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz

Akdeniz AB ile Türkiye arasındaki sorunların beşiği hâline gelmiş durumda. Ancak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaptığı sondajların ‘hukuksuz’ olduğunu ilan eden AB ile Kıbrıs Türk halkının meşru haklarına vurgu yapan Ankara arasındaki bu köklü sorun olduğu yerde duruyor. Çünkü Türkiye ile AB ülkelerini karşı karşıya getiren sorun gerçekten büyük ve tarafların kolay kolay geri adım atacağı bir husus değil. Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol rezervleri ile ilgili çalışmaların uzun bir geçmişi olmakla birlikte son dönemde keşfedilen kaynaklar sadece bölge ülkelerini değil uluslararası petrol/enerji devlerini de heyecanlandıracak hacimlerde. Basın kuruluşları bölgede arama faaliyeti yürüten şirketlerin bulgularına dayanarak verdikleri haberlerde İsrail kıyılarına yakın noktadaki Leviathan adı verilen bölgede 620 milyar metreküp gaz rezervi olduğunu belirtirken; Mısır’a yakın Zohr havzasında 850 milyar, Kıbrıs’ın güney sahiline yakın Afrodit bölgesinde 200 milyar, Calypso parselinde de 170 milyar metreküp doğal gaz bulunduğu bilgisini aktarıyorlar. Sadece Levant Havzası’nda 3,5 trilyon metreküplük bir hacme ulaşan doğal gaz rezervine ek olarak milyonlarca varili dolduracak petrol kaynaklarını da buna eklemek gerekiyor.

Şu ana kadar doğal gaz rezervlerinin bulunduğu noktalar büyük oranda Türkiye ve KKTC’nin münhasır ekonomik bölgesi dışında kalmakla beraber, 13 parselin beşindeki kesişme noktaları ile KKTC’nin TPAO’ya ruhsatlandırdığı ayrıcalıklı alan üzerindeki ihtilaf sorunun esasını oluşturuyor.

Türkiye Doğu Akdeniz’de bulunan doğal kaynaklarda Kuzey Kıbrıs Türklerinin de hakkı olduğunu, dolayısı ile gerek KKTC ile yapılan ruhsat anlaşmaları gerekse garantör devlet statüsünde olması hasebiyle ruhsat sahibi olduğu alanlarda doğalgaz arama ve çıkarma yetkisine sahip olduğunu ifade ediyor.

Libya ve ‘Irini’ misyonu

Türkiye ile AB arasındaki sorunlar yumağına son olarak Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası da ilave edildi. Başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs olmak üzere AB ülkeleri Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında yapılan antlaşmayı tanımadıklarını ilan ederken, Türkiye düzenlemenin uluslararası hukuka uygun olduğunu ısrarla ifade ediyor ve kararlılık vurgusu yapıyor. Türkiye’nin Akdeniz’de elini güçlendirmesinden rahatsız olan Fransa, Almanya ve İtalya’nın başka bir çekincesi de Türkiye’nin Libya’daki güçlü askeri varlığı. BM’nin Libya’ya yönelik silah ambargosunu denetlenmek için ‘irini’ adlı askeri misyonu devreye sokan AB, Türkiye’yi BM ve NATO nezdinde köşeye sıkıştırmak için Türk gemilerine sıkı bir markaj uyguluyor. Türkiye ise ‘irini’ misyonundaki askeri gemilerle/birliklerle restleşmekten çekinmiyor. Sonuçta Güney Kıbrıs, Yunanistan, Almanya, Fransa ve İtalya’nın başını çektiği AB ülkeleri ile Türkiye arasında Akdeniz’de amansız bir mücadelede yaşanıyor.

Görünen o ki Almanya’nın dönem başkanlığında AB-Türkiye ilişkilerini zorlu bir süreç bekliyor. Berlin-Ankara hattında çözülemeyen her bir sorunun AB-Türkiye ilişkilerine olumsuz şekilde yansıyacağı gerçeği göz önüne alınacak olursa Türk dış politikasını zor günler bekliyor.