Akıl ve hürriyet

İnsanların hür iradeleriyle yapmış oldukları fiillerden sorumlu tutulmamaları, ahlak kanununun bir mana ifade etmemesi veya bir değer taşımaması anlamına gelir. Bu durumda ahlak kanunu, bütün gücünü ve önemini yitirir. Bu bakımdan ehliyet şartlarını taşıyan her insanın hür iradesiyle yaptıklarından, hatta gizli niyet ve maksatlarından bile sorumlu tutulması hem aklen hem de dinen gereklidir. İslam dini, 

EKREM ERDEM 09 Haziran 2020 BLOG

İnsanların hür iradeleriyle yapmış oldukları fiillerden sorumlu tutulmamaları, ahlak kanununun bir mana ifade etmemesi veya bir değer taşımaması anlamına gelir.

Bu durumda ahlak kanunu, bütün gücünü ve önemini yitirir. Bu bakımdan ehliyet şartlarını taşıyan her insanın hür iradesiyle yaptıklarından, hatta gizli niyet ve maksatlarından bile sorumlu tutulması hem aklen hem de dinen gereklidir. İslam dini,  peygamberler dahil bütün insanların sorumluluğa tabi olduğunu belirtir.

İnsanın iradeli davranışlarına sorumluluk yükleyen üç çeşit otorite vardır. Bunlar, vicdan, cemiyet ve ilahi otoritedir. Akıllı ve şuurlu varlık olan insan, davranışlarının iyi veya kötü olduğu değerlendirmesini yapabilir. O, iyi işler yapmaktan mutluluk duyarken, kötü işler yaptığında da üzülür ve kendini kınar. İşte bu üzülen ve  kendini kınayan  mekanizmaya biz , vicdan diyoruz. Yalnız vicdanı bozulmamış olan insanlar, kötü davranışlardan dolayı üzülür ve utanç duyar. Bir  hadiste “müftüler sana fetva verse de sen yine de kalbine danış!” buyurularak vicdanın basiretine değer verildiği görülmektedir.

Ahlaki prensipler her ne kadar, ferdi ilgilendiriyor gibi gözükse de, toplumla da bir münasebeti vardır. İnsan yaptığı davranışlarının, toplumda nasıl bir karşılık bulduğuna dikkat eder. Çünkü her bir insan, toplumun bir üyesidir. Onun için insan, üyesi bulunduğu topluma hesap vermek zorundadır. İşte bu mecburiyet insanı, toplumun isteklerine göre hareket etmeye zorlar. ”Sizler amel ediniz, Yaptıklarınızı Allah, Resulü ve bütün mü’minler görecektir. “ (Tevbe suresi, 9 / 105) ayetinde  “bütün mü’minler görecektir” ibaresi kişinin topluma karşı sorumluluğunu ifade eder. Fakat içtimai otoritenin, ahlaki ilkeleri uygulamada yeterli olmadığı aşikardır. Bir kötülük yapmak isteyen, fakat toplumun ayıplamasından çekinen bir kimse, bunu gizli yapmaya kalkışabilir. Bu durum, içtimai otoritenin tam bir etkinliğe sahip olmadığını göstermektedir.

İslam vicdani ve içtimai sorumluluğu kabul  etmekle beraber, bunların eksik yönlerini kapatmak üzere, asıl dini sorumluluğu vaz’eder. Dini sorumluluk olmadıktan sonra vicdani ve içtimai otorite, fonksiyonlarını devamlı surette icra edemezler. Bazı toplumlarda görülen ahlaki çöküntüler ya  dini sorumluluğun olmamasından veya dini sorumluluğun zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Vicdani ve içtimai sorumluluk bu dünyada gerçekleşir, dini sorumluluk ise tam olarak ahirette gerçekleşecektir.

Kaynak: Peygamber ölçülerinde İletişim Ahlakı / Yrd.Doç.Dr. Yusuf Güneş