Batı’nın kronikleşen sorunları: Göç ve nüfus azalması

Bundan 20 yıl sonra göçmen deposu gibi gördüğümüz ülkelerde de dışarı gönderecek fazla nüfus kalmayabilir…

SEDAT LAÇİNER 30 Mayıs 2023 YAZARLAR

Çelişki gibi dursa da Batı dünyasının en mühim sorunlarından ikisi dışarıdan aldığı yoğun göç ve nüfus azalmasıdır… Her iki sorun da ekonomiden siyasete her alanı etkiliyor… Toplumsal kutuplaşma ve ırkçılık gibi pek çok toplumsal hastalık, bu iki sorun etrafında şekilleniyor… İncelememize nüfus azalmasıyla başlayacak olur isek Batı toplumlarında nüfus her geçen gün hızla eriyor… yeni doğanların ölenleri karşılama oranı hızla düşüyor… Bir ülkede nüfusun azalmaması için bir kadın başına en az 2,1 çocuk doğması gerekiyor… Kadın başına 2,1’in altına düşen doğum oranı, nüfusun azalması anlamına geliyor… Avrupa Birliği bölgesinde bu oran 1,5 düzeyinde…

Yani AB ülkelerinde nüfus hızla azalıyor, çünkü kadınlar eskisi kadar çocuk doğurmuyor… Ülke nüfuslarının yıllardır aynı kalmasının veya belli bir seviyenin biraz altında veya üstünde görünmesinin nedeni ise dışarıdan alınan göçler ve ortalama insan ömründeki uzama…

Göçün Avrupa nüfuslarına iki yönlü katkısı oluyor; ilk katkı nüfusa doğrudan göçmen eklenmesiyle yaşanıyor… İkinci katkı ise yeni gelen göçmen kadınlarda doğurganlık oranları ev sahibi ülkeden daha yüksek olduğu için doğurganlık oranını bir miktar artırıyorlar… Örneğin Almanya, Belçika, İngiltere, Norveç ve Hollanda’da doğurganlık oranı bir kadın başına 1,6… Bu rakam İsveç ve Danimarka’da 1,7; Fransa’da ise 1,8…1 Bu rakamların AB

ortalaması olan 1,5’den daha yüksek olmasının temel nedeni ismi geçen ve genelde kuzey Avrupa’da yer alan bu ülkelerin göçmen politikalarının güneye göre daha liberal olması, dolayısıyla dışarıdan büyük göçler almaları… Göçmen kadınlar arasında çocuk doğurma

oranının daha yüksek olduğunu söylemiştik. Özellikle Müslüman ülkelerden ve Afrika’dan göçlerde bu oran çok daha yükseliyor… Örneğin Fransa’da doğum oranını Afrika ve Müslüman ülkelerden göçler yukarı çekiyor…

Öte yandan kuzeye göre daha az göç alan İtalya, Yunanistan ve İspanya gibi güney Avrupa ülkelerinde doğurganlık oranları tam anlamıyla felaket düzeylerde…Bu oran Yunanistan’da 1,4; İtalya’da 1,3; İspanya’da ise 1,2 civarında… Nüfus verileri, kuzey Avrupa’nın nüfusunu ancak göçmenlerle koruyabildiğini açıkça kanıtlıyor… Örneğin Almanya’da Aralık 2014 ile Haziran 2022 arasında yabancı uyrukluların sayısı 4,5 milyon yükselirken, Alman vatandaşlarının sayısı 1,4 milyon azaldı. Aynı dönemde yabancı göçü sayesinde Almanya’nın nüfusu 2,8 milyon kişi artabildi. Düşündürücü olan ise bu artışa rağmen çalışma çağındaki nüfus oranının düşmeye devam etmesi.

Göçmenler arasında doğurganlık nispeten yüksek görünse de bu oran sonsuza kadar böyle sürmüyor… Göçmenler geldikleri ülkeye yerleşip, kısmen rahata kavuştuklarında doğurganlık oranları onlarda da düşüyor, özellikle ikinci ve üçüncü nesillerde ev sahibi ülkenin oranlarıyla aynı oluyor…

YAŞLANAN NÜFUS, BÜYÜK DERTLER DEMEK

Nüfusun artmaması ilk bakışta büyük bir sorun gibi görülmeyebilir; ancak ortalama yaşam sürelerinin uzaması, buna karşın arkadan genç ve büyük bir nüfusun gelmesi o toplumun tazelenmemesi anlamına geliyor… Gençler, enerji demektir, taze fikirler demektir. Yaşlanan toplum,ekonomiden kültüre hayatın hemen her alanında dinamizmini kaybeder… İkinci olarak; normal bir toplumda yaşlanıp emekliye ayrılan insanlara genç çalışanlardan yapılan kesintiler ile bakılır… Sosyal sigorta sisteminin sağlıklı çalışabilmesi için gençler ile emekliler arasında belli bir oran olması gerekir.

Buna aktif/pasif sigortalı oranı denir… Bir sosyal güvenlik sisteminin mali bakımdan ayakta durabilmesi için aktif/pasif sigortalı oranının en az 4 olması gerekir. Nüfus yaşlandıkça bu oran 2’nin bile altına düşer ve sonuçta sistem tıkanır… Nitekim 2023 itibariyle Almanya ve Fransa gibi birçok Avrupa ülkesinde emeklilik ve sosyal yardım sistemleri yaşlanma nedeniyle tıkanmaya başladı. Fransa, çare olarak emeklilik yaşını artırdı ve bir dizi reform yaptı, çünkü reform yapmasaydı artan sigorta ve yardım masrafları karşılanamaz hale gelecekti. Ancak bu tür reformlar refahta azalma demek ve doğal olarak kitlelerin tepkisini çekiyor. Kimse yıllardır kullandığı haklarından kolayca vazgeçmek istemiyor… Fransa’da da öyle oldu ve reformu protesto eden yüzbinler Fransa sokaklarını savaş alanına çevirdiler.

Fransa örneğinde olduğu gibi yaşlanan nüfusun sigorta ücretlerinin ve sosyal yardımların ödenebilmesi için gerekli olan fedakarlıklar toplumu gerilime ve çatışmalara götürebiliyor…Bunun sonucunda toplumsal kutuplaşma artarken, kurumlar yıpranıyor, kitlelerin demokrasiye ve yöneticilerine inancı yıpranabiliyor… Son olarak tazelenmeyen, yani gençleşmeyen bir nüfus, daralan iş gücü anlamına gelir. Eğer bir toplum yaşlanıyorsa pek çok alanda emekli olanların yerine yeni çalışan bulunamaz ve işgücü açığı ortaya çıkar…

Çalışacak insan bulamadığı için ekonomi potansiyelinin altında kalır, ülke yeterince büyüyemez… İngiltere’nin şu anki durumu biraz böyledir. Yapısal ya da doğal işsizlik dışarıda bırakıldığında neredeyse tam istihdam durumunda olan İngiltere’de çalışabilecek hemen herkes çalışmaktadır ve bu nedenle yeni gelişen sektörler çalışan bulamadığı için büyüyememektedir… İşadamları, uzun süredir hükümete çağrıda bulunuyor, işçi bulamadıkları için yatırım yapamadıklarını, bu soruna bir çare bulunması gerektiğini söylüyor. İşgücü açığı ekonomiyi yavaşlatmakla ve yatırımları yavaşlatmakla kalmıyor, işgücü piyasalarını dengesiz hale getiriyor, enflasyon artışı gibi ağır yan sorunlara da neden oluyor.

Çare belli; nüfusu artırmak, ancak bunu doğal yollarla gerçekleştirmek olası olmadığından göç dışında bir yol görünmüyor…

DIŞARIDAN GÖÇ ÇARE Mİ?

“Madem ki nüfus artmıyor, dışarıdan göçü teşvik etsinler” denebilir… Nitekim birçok Batılı ülke ihtiyaç duyduğu iş gücünü çekebilmek için bazı göç programları uyguluyor, nitelikli iş gücünü ülkesine yapay yollardan çekmeye çalışıyor…

İroniktir, bu tür programlar yeterince iyi çalışmıyor ve Almanya, İngiltere gibi ülkeler belli sektörler için yetişmiş yabancı göçmen bulmakta zorlanıyor… Buna karşın denizlerden, karalardan ve havadan düzensiz ve istenmeyen göçmenler akın akın bu ülkelere

geliyor… Kontrolsüz, düzensiz ve sindirilmesi zor göçler ise faydasından çok zarar verebiliyor… Göçmenler, genelde çok farklı kültür ve geleneklerden geldiğinden yeni geldikleri yerlerde hemen dikkat çekiyorlar… Afrika ve Asya’dan, başka din ve kültürlerden gelen göçmenler, hiçbir yanlışları olmasa da hemen toplumun tepkisini çekiyor, rahatsızlık uyandırıyor…

Genel eğilim, göçmenleri “günah keçisi” haline getirmek ve o toplumda kötü giden hemen herşey için onları suçlamak… Üstelik içinden geçtiğimiz şu yıllarda birilerini suçlamak için öylesine çok sorun var ki… Tüm dünyada toplum dönüşüm geçiriyor, çalışma ve yaşama koşulları olağanüstü değişiyor… İngiltere ve ABD gibi ülkelerde tam istihdama yaklaşılsa da bu ülkelerde dahi işçilerin alım gücü geçmişe nazaran düşüyor, bazı sektörlerse tamamen kapanıyor, işçiler yıllarca çalıştıkları işlerini kaybediyorlar… Çalışacak iş var aslında, ancak hem daha düşük bir maaşla hem de bambaşka şartlarda…

Bu çalkantı içinde göçmenlerin hayatı zorlaştırdığını düşünen vatandaşlar, tepkilerini yöneticilerden çok göçmenlere yöneltiyor; böylece ırkçı, yabancı düşmanı ve diğer radikal akımlar zemin buluyor… Popülist ve ayrıştırıcı dil, prim yaptıkça siyasetde kutuplaştırıcı partiler başarılı oluyor. Örneğin 2016 yılında ABD’de Trump’ın başkan seçilmesinde en önemli etken kullandığı göçmen karşıtı söylemdi… Trump, seçmelerine Meksika sınırına duvar örmeyi vaad etmişti…

Daha önce söylediğimiz gibi; göç, yaşlanan toplumlarda ekonomiye aslında pek çok fayda sağlıyor… Örneğin ABD ekonomisi diriliğini ve hızlı büyümesini 100 yılı aşkın bir süredir dışarıdan gelen göçe borçlu… Ancak göç öylesine yoğun ve güçlü ki toplumlar bunu sindirmekte zorlanıyor. Örneğin, geçen yıl İngiltere’ye dışarıdan gelen göçmen sayısı 1,2 milyona yaklaştı… Toplam nüfusun neredeyse 50’de biri… Sadece bir yılda etrafınızda gördüğünüz 50 kişiden birinin yabancı olması hiçbir toplumun kolay kaldırabileceği bir değişim değildir. Üstelik bu süreç yıllarca sürüyorsa ve göçün sonu da görünmüyorsa…

İşin doğrusu, göçün uluslar üzerindeki olumsuz etkileri nüfus erimesinden pek de geri kalır bir şey değil… Göçlerle ateşlenen toplumsal kutuplaşma ve yabancı düşmanlığındaki artış, ev sahibi ülkelerin siyasi sistemlerini ve hukuk düzenlerini tehdit ediyor… Tüm suçu göçmenlere atma alışkanlığı gerçek sorunların konuşulmasını zorlaştırıyor…

BATI TOPLUMLARI DAHA FAZLA GÖÇMENE MECBUR

Düzensiz göçün neden olduğu sorunlar ne kadar büyük olursa olsun iş açığı öylesine büyük ki ve nüfus erimesi o kadar hızlı ki Batılı toplumlar yabancı göçmenlerden vazgeçemiyor ve bundan sonra da vazgeçemeyecek… İşgücü açığı, belli sektörlerde can yakıcı düzeylerde ve gecikmeye tahammül göstermiyor. Bunların başında sağlık sektörü geliyor. Yetişmiş doktor ve hemşire bulmak büyük sorun… İngiliz NHS sistemindeki doktor açığının 12 binden, hemşire açığının ise 50 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Üstelik mevcut sağlık çalışanlarının ciddi bir kısmı da ya yabancı ya da ülke dışı doğumlu vatandaşlar…

En son yayınlanan verilere göre Birleşik Krallık’ın hemşirelik, ebelik ve yardımcı hemşirelik işgücünün beşte biri denizaşırı ülkelerde eğitim almış kişiler. Özellikle Covid salgınıyla birlikte İngilizlerin sağlık sektörüne ilgisi daha da azaldı ve yabancıların oranı eskiye nazaran daha bir arttı. Yabancı sağlık çalışanı alımlarına rağmen İngiliz sağlık sektöründeki sağlık çalışanı açığı 2023 yılında 60 binin üzerinde ve açık hala büyüyor…

Bu nedenle İngiltere ve Almanya gibi Batı Avrupa ülkeleri yabancı hemşire ve doktorları ülkelerine çekmeye çalışıyorlar… Ancak bunun da yan etkileri ortaya çıkıyor. Sorunların başında ise farklı kültürlerden gelen sağlık çalışanlarının yerli dile yeterince hakim olamaması ve anlayış farkları geliyor… İşgücü açığı, sadece sağlık sektöründe değil nakliyeden eğitim sektörüne her alanda can acıtıyor… Örneğin İngiltere’de öğretim üyelerinin dörtte biri, araştırmacıların ise yarıya yakını yabancı ülkelerden göç etmiş kişiler… Buna rağmen İngiltere’de vasıflı işgücü açığı 1 milyon

kişiyi geçiyor…

GELECEKTE GÖÇMEN DE BULAMAYABİLİRLER

Özetle, Batı Avrupa, hatta Avrupa’nın tamamı nüfus gerilemesiyle karşı karşıya… Doğurganlık oranı o kadar hızlı düşüyor ki ekonomiler mevcut ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanıyor… Afrika ve Asya’dan göçler bu erimeyi kısa süreliğine durdursa da uzun vadede insan ihtiyacını karşılamaya göç de çare olamayabilir… Bu gidişle Batılı ülkeler göçmenleri sınırda durdurmak yerine kendileri göçmen davet edecek noktaya gelebilirler…

Hatta şimdiden nitelikli iş gücü çekmek için teşvik programları uygulanıyor. Ancak insan ihtiyacı öylesine hızlı artıyor ki yakın bir gelecekte nitelikli niteliksiz tüm göçmenler Batı’da memnuniyetle karşılanabilir… Demografi uzmanları şimdiden üçüncü dünya ülkelerinde herkese yetecek sayıda göçmen olup olmadığını araştırıyor… Çünkü nüfus artış hızı sadece Batı’da değil dünyanın her köşesinde düşüyor… Şehirleşme, eğitim ve modernite bunun en önemli sorumluları… Aileler küçülüyor, şehir hayatı daha fazla çocuğu insanlara külfet olarak gösteriyor. Yakın bir

zamana kadar nüfusun çok hızlı arttığı düşünülen Türkiye ve İran gibi ülkeler dahi nüfus ikame/karşılama oranının altına düşmüş durumda… Türkiye’de bir kadın başına doğum oranı 1,9’da… İran’da ise bu rakam 1,7’de… Bu konuda hayli yüksek rakamlar da mevcut; Örneğin Nijerya’da bir kadın başına doğum 5,2… Somali’de 6,3… Sudan’da 4,5… Az gelişmiş ülkelerde ortalama 4 civarında… Arap dünyası ortalaması ise 3,1… Ne var ki tüm bu ülkelerde de rakamlar aşağı yönlü değişiyor…Kısacası bundan 20 yıl sonra göçmen deposu gibi gördüğümüz ülkelerde de dışarı gönderecek fazla nüfus kalmayabilir…

BATI’NIN ÖLÜMÜ MÜ?

1960’lı yıllarda başta komünistler ve İslamcılar Batı medeniyetinin çökmekte olduğunu söylerlerdi… Görünen o ki Batı, mecazi anlamda değil ama fiziki anlamda ölüyor… Her geçen gün ölen beyaz Avrupalıların yerini Afrika ve Asya’dan gelen göçmenler alıyor… Nüfusu azalmıyor görünen ülkelerde bile aslında ırklar, halklar yer değiştiriyor… Genç göçmenler çalışıyor, yaşlı beyazlara bakıyor… Bu durum Batı medeniyetini öldürür mü, yoksa zenginleştirir mi, orasını bilemem… ancak demografinin tanınamayacak düzeyde değiştiği aşikar…