AB’de Almanya’nın dediği oldu

HABER MERKEZİ – İşin diyalog çağrısı kısmı, Almanya’nın öngördüğü ve istediği idi. Eğer ki Almanya’nın bu yaz boyu, Türkiye-Yunanistan arasındaki Doğu Akdeniz gerginliğinin çözümlenmesi için “müzakere masası” kurulsun yönündeki baskısı ve “lobisi” olmasa, “Özel Toplantı”nın sonucu da, bu kadar “yumuşak” olmayabilirdi. Neticede, 18 Ağustos’ta bu toplantının ilk çağrısı AB Konseyi Başkanı Charles Michel tarafından yapıldığında,

PANORAMA - NEWS 03 Ekim 2020 AVRUPA

HABER MERKEZİ – İşin diyalog çağrısı kısmı, Almanya’nın öngördüğü ve istediği idi.

Eğer ki Almanya’nın bu yaz boyu, Türkiye-Yunanistan arasındaki Doğu Akdeniz gerginliğinin çözümlenmesi için “müzakere masası” kurulsun yönündeki baskısı ve “lobisi” olmasa, “Özel Toplantı”nın sonucu da, bu kadar “yumuşak” olmayabilirdi.

Neticede, 18 Ağustos’ta bu toplantının ilk çağrısı AB Konseyi Başkanı Charles Michel tarafından yapıldığında, Türkiye’ye yaptırım uygulanması, üzerine çok konuşulan ve Avrupa’da giderek daha fazla taraftar bulan bir konu haline dönüşmüştü. Oysa, Michel’in korumasının korona virüsü testinin pozitif çıktığı bahanesiyle yaklaşık 1 hafta ertelenen Özel Toplantı’dan, Türkiye’ye değil Belarus’a yaptırım kararı çıktı. Türkiye’ye yaptırım konusunun “şimdilik” rafa kalkması ile, Almanya’nın dediği oldu denebilir.

Buna karşılık, aslında Almanya’nın da işine gelen biçimde, Türkiye ile bundan sonra gelişecek diyalog şarta bağlandı: Ankara’nın Güney Kıbrıs’a “jest” yapması şartına. Ve tabii, bununla beraber Yunanistan ile müzakere masasında aşama kaydedilmesi de AB’nin karşılanmasını beklediği diğer şart. Eğer, bu alanlarda AB’nin bekledikleri gerçekleşirse, Türkiye ile Gümrük Birliği Mutabakatı’nın güncellenmesi ve karşılıklı ticaretin arttırılması için çaba gösterilecek. 2016’da AB ile Türkiye arasında mülteciler konusunda varılan mutabakat üzerinden de işbirliğine gidilecek. Hatırlatmak gerekirse, 18 Mart 2016 tarihli o mutabakatta, şu ana konular vardı:

-Türkiye’nin, mülteci/sığınmacıların AB sınırlarından geçişinin engellemesine destek olması (Diğer bir deyişle, kendi sınırları içindeki mültecilere “hakim olması” ve yeni geçişleri tamamen engellemesi),

-AB sınırlarını geçen mültecilerden başvurusu kabul edilmeyenlerin geri gönderilmesi,

-AB’nin başvurusu kabul edilen mültecileri kendi içinde dağıtımı,

-AB’nin Türkiye’deki Suriyelilere yönelik temel ihtiyaçları karşılama ve eğitim odaklı yardım/destek/hibe projelerine kaynak sağlaması (2016’da 3 milyar euro’nun temini için anlaşılmıştı)

-Türkiye ile vize serbestisi sağlanması,

-“Gümrük Birliği’nin” güncellenmesi,

-Türkiye-AB ilişkilerinin müzakere süreci üzerinden canlandırılması,

-Türkiye’nin Suriye sınırları içinde, Suriyeli mültecilerin dönüşünü sağlayabileceği bir “güvenli bölge” sağlanması ve inşası için desteklenmesi.

Böylece, eğer ki gelişmeler AB’nin talep ettiği yönde olabilirse, 2016’daki bu anlaşma tam manasıyla 2020 sonrası kademe kademe hayata geçirilecek.

Ya şartlar yerine gelmezse? O zaman, “sopa” meydana çıkacak. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in deyişiyle, “mümkün olan tüm enstrümanlar ve seçenekler” kullanılacak ve hatta, izlenecek yol haritası da hazır. Yani, eğer Ankara ile istenen diyalog kurulamazsa, bu sefer çekmecede hazır beklediği ima edilen, “yaptırım uygulanması” süreci başlayacak.

Söz konusu, “havuç ve sopa” stratejisi, tam da adı konularak AB Konseyi Başkanı Charles Michel tarafından zaten 4 Eylül’de açıklanmıştı. Michel, AB Konseyi Özel Toplantısı’nda üye ülkelerin liderlerinin Türkiye’ye yönelik olarak, “havuç ve sopa” yaklaşımı kullanacaklarını belirtmişti.

Buradaki yenilik, “havuç ve sopa” mekanizmasının, Yunanistan ile gerginliğin düşürülmesi ile beraber Güney Kıbrıs ile pozitif ilişkiler kurulmasına da bağlanması. Bunun da amacı, Güney Kıbrıs’ın son dönemde yaptığı gibi, Türkiye’yi gerekçe göstererek AB’nin açıklamaları ve kararlarını bloke etmesinin engellenmesi. Hatırlanacağı gibi Güney Kıbrıs, AB’nin “Türkiye tehdidine karşı bir tutum geliştirmediğini” öne sürerek, Belarus’taki yönetime karşı ortak açıklama yapılmasını şimdiye değin engellemişti.

Peki, Ankara nasıl bir tutum alacak?

Dışişleri’nden gelen ilk açıklama, “Kıbrıs Meselesi”nin araya sokulmasından Ankara’nın hiç hoşlanmadığına işaret ediyor. Ancak, gerisi pazarlığa kalmış-2016’dan bu yana hayata geçememiş, yukarıda bahsettiğimiz mutabakatın gerçekleştirilmesine bağlı.